Jean BAUDRİLLARD

 

 

 

 

GÖSTERGE EKONOMİ POLİTİĞİ
HAKKINDA BİR ELEŞTİRİ

 

 

Çeviri:
Oğuz ADANIR
Ali BİLGİN

 

 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINEVİ, İSTANBUL, Mayıs 2009

                     Copyright Editions Gallimard, 1972
Collection TEL

                                              

 

 

İÇİNDEKİLER

GÖSTERGE-İŞLEV VE SINIF MANTIĞI

I. GÖSTERGE-NESNENİN TOPLUMSAL İŞLEVİ
II. TOPLUMBİLİMSEL PERSPEKTİFLER
III. NESNELER ÜZERİNDEN GERÇEKLEŞTİRİLEN AYRIMLAMA
IV. AYRIMCILIK ÜZERİNE OTURAN BİR MANTIk

BİR GEREKSİİNİMLER İDEOLOJİSİNİN ORTAYA ÇIKMASI

I. ANLAM ÜRETİM BİÇİMİ OLARAK TÜKETİM
II. BİR DEĞİŞ TOKUŞ VE AYRIMLAMA DÜZENİ OLARAK TÜKETİM
III. GEREKSİNİMLER SİSTEMİ VE BİR ÜRETİCİ GÜÇLER SİSTEMİ OLARAK TÜKETİM

FETİŞİZM VE İDEOLOJİ : BİR GÖSTERGEBİLİMSEL İNDİRGEME

FIRÇA SALLAMAK VE İMZA ATMAK

BİR MÜZAYEDE NESNESİ OLARAK SANAT YAPITI

I. EKONOMİ POLİTİĞİN ÖTEKİ YÜZÜ
II. EKONOMİK DEĞİŞ TOKUŞTAN FARKLI OLAN YANLAR
III. EKONOMİK GÜÇ VE EGEMENLİK İLİŞKİSİ
IV. SİMGESEL DEĞER VE ESTETİK İŞLEV
V. SONUÇ

GENEL BİR KURAM OLUŞTURMA DENEMESİ

KULLANIM DEĞERİNİN ÖTESİ
MARX VE ROBİNSON

GÖSTERGE EKONOMİ POLİTİĞİNİ ELEŞTİRME ZAMANI

I. BÜYÜLEYİCİ BİR İDEOLOJİK DÜŞÜNCE
II. GÖSTERGE METAFİZİĞİ ÜZERİNE
III. BİR SERAPA BENZEYEN GÖNDERİLEN
IV. TEMELANLAM VE YANANLAM
V. GÖSTERGENİN ÖTESİNDE SİMGESEL DÜZEN VARDIR

 

KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI İÇİN AĞIT

GİRİŞ İLAHİSİ
ENZENSBERGER’İN “SOSYALİST” STRATEJİSİ
YIKICI STRATEJİ VE “SİMGESEL EYLEM”
KURAMSAL BİR İLETİŞİM MODELİ
SİBERNETİK YANILSAMA

TASARIM VE ÇEVRE YADA EKONOMİ POLİTİĞİN HIZLI TIRMANIŞI

GÖSTERGENİN YOL AÇTIĞI SONUÇLAR
İŞLEVSELCİLİĞİN BUNALIMA GİRMESİ
ÇEVRE VE SİBERNETİK SAYESİNDE KUSURSUZLUK AŞAMASINA ULAŞAN BİR EKONOMİ POLİTİK AÇIKLAMASI

DEĞİŞİM DEĞERİYLE (PARAYLA) TATMİN EDİLEBİLEN

 

----------


“GÖSTERGE EKONOMİ POLİTİĞİ HAKKINDA BİR ELEŞTİRİ” ÜSTÜNE

 

İlk kez 1972 yılında yayınlanan bu metinle birlikte, Baudrillard, mevcut eleştirel düşüncelerin egemen sistemi çözümleme konusundaki bilinçsizlik ve yetersizliklerini somut bir şekilde ortaya koyarak onlardan hangi noktalarda ve neden radikal bir şekilde kopmuş olduğunu açıklamaya çalışmaktadır.
Marcel Mauss’un “Armağan Kuramı”yla Veblen ve Goblot’nun modern toplum çözümlemelerinden yola çıkarak kapitalizmin “Tüketim Toplumu”yla birlikte bir mutasyona uğradığını ve ortada yalnızca arz talep, değişim değeri, antropolojik gereksinimlerle bunların karşılanması, vs gibi bir anlayış üzerine oturan bir kapitalist sistem bulunmadığını söylemektedir. Ona göre “Tüketim Toplumu” aşamasına gelmiş olan bir kapitalizmin emeği sömürme anlayışı değişmiştir. Artık insanlara görece rahatça yaşayabilecekleri miktarda ücret veren bir sistem insanların yalnızca emeklerini değil aynı zamanda boş zamanlarını nasıl değerlendirebileceklerini söyleyip bu zamanı da (sözcüğün her anlamında) tüketerek geçirmelerini sağlayarak sömürüyü iki katına çıkartmaktadır. Bir başka deyişle Modern toplumlar ilkel toplumlara özgü gösterişe yönelik israf anlayışına akılcı bir biçim kazandırarak aynen sürdürmektedirler. İlkel toplumlarda şefler yada soyluların önderliğinde sürdürülen gösteriş, itibar amaçlı ve birikimi engellemeye yönelik bu kolektif yok etme biçimi yerini zamanla aristokratik bir harcama anlayışına, Modern toplumlardaysa sistemin varlığını idame ettirebilmesi için büyük burjuvalar tarafından tüm toplumu etkileyip, güdümlemek amacıyla sürdürülen bilinçli ve akılcı bir görünüme bürünmüş bir alışkanlığa bırakmıştır:
Günümüzdeki modern demokratik toplumlarda artık yasal olarak prestije yönelik vekaleten tüketime mahkum edilmiş bir kategori yoksa da bu sürecin genel anlamda toplumsallaştırılmasının gerisinde yine de gösterişe yönelik harcama sürecine mahkum edilmiş sınıflar bulunup, bulunmadığı sorusu sorulabilir. Zira bu tür bir harcama aracılığıyla, tüketim, özgür bireysel davranışlar görünümü altında aslında sanayi öncesi toplumlara özgü çok eski çağlardan bu yana tamamıyla kurumlaşmış bir değer ve toplumsal ayrımcılık görevini yerine getirmekten başka bir şey yapmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir sistemin gereksinimlerle bunların karşılanması üstüne oturan bir maddi üretim anlayışı üstüne oturması söz konusu değildir. Baudrillard burada bize bir toplumsal mantık çözümlemesi yapmakta ve bu mantığın nasıl işlediğini göstermeye çalışmaktadır. Bu sistemde belirleyici olan toplumsal ve kültürel kodlardır yoksa sahip olunan ekonomik ve politik güç değil. Çünkü insanlar binlerce yıldan bu yana süregelen alışkanlıklarını bir anda bırakamamaktadırlar. Bunun bilincinde olan bir kapitalizmin büyük burjuvaları önce yaptıkları gösteriş ve itibar amaçlı harcamalar aracılığıyla (bunları kamu oyunun duymasını, görmesini sağlayarak) alt katmanlarda yer alan insanların da kendilerine öykünerek aynı şekilde gösteriş ve itibar amaçlı harcamalar yapmalarına yol açmaktadırlar. Demokratik bir liberal düzenin alt kesimlerin önünü açan gerekli yasal düzenlemeleri yapmasıyla birlikte bu insanların sürekli üst katmanlara tırmanma düşüncesi ve umuduyla yaşamaya başladıkları görülmektedir. Aynı insanların maddi ama aynı zamanda toplumsal ve kültürel sayılabilecek başarı ve başarısızlıkları orta katmanlarda sürekli bir hareketliliğe yani toplumun hep bir umut ve yükselme arzusu beslemesine neden olmaktadır.
Burada söylenmeye çalışılan şey bir “Tüketim Toplumuna” dönüşmenin çok harcama yapmakla bir ilişkisi bulunmadığı, önemli olanın sistem tarafından üretilen toplumsal ve kültürel kodlara uymak olduğudur. Zira bu kodlara uymak yani toplumun üst katmanlarında yer alan insanlara öykünerek onlar gibi giyinmeye, evleri onlar gibi dayayıp döşemeye, onlar gibi yiyip içme, gezme ve eğlenmeye çalışmak mevcut sistemi düzenli bir şekilde yeniden üretmek demektir. İnsanlar çok zengin burjuvaların aldıkları eşyaların aynısını değil de taklitlerini, kitschleşmiş benzerlerini aldıkları zaman bile kendilerini farklı bir toplumsal statüye sahip kişiler gibi görebilmektedirler. Dolayısıyla nesneler yada nesnelerin tüketimi insanlar arasında toplumsal statü farklılıklarını göstermeye yaramaktadır. Bu yüzden tüketim harcama yapmak (ekonomik değişim değeri sistemi) değil gösterişe, itibara yönelik harcama yapmak (gösterge/değişim değeri sistemi) anlamına gelmektedir çünkü ancak böyle bir harcama anlayışı toplumda farklı bir konuma sahip olunmasını sağlayabilmektedir.
Bu bağlamda nesnelerin de maddi nesne olmanın yanı sıra kültürel-toplumsal göstergelere dönüştükleri görülmektedir. Böylelikle maddi boyutları neredeyse görülmez hale gelmekte (soyutlaşmakta) ve yalnızca kültürel-toplumsal  özellikleri örneğin, markaları ön plana çıkmaya başlamaktadır. Bu devasa soyutlama süreci aracılığıyla da tüketiciler sanki yalnızca kendilerini ayrıcalıklı kılacak nesneler tüketen varlıklara benzemektedirler. “Bir Müzayede Nesnesi Olarak Sanat Yapıtı” başlıklı bölümde Baudrillard bütün bu süreci olağanüstü bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Metnin başlığı neden “Ekonomi Politik Hakkında Bir Eleştiri” değil de “Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri” olduğuna gelince:
Ekonomik düzende belirleyici olan, birikim yada artı-değerin elde edilme biçimidir. (Kültürel) göstergeler düzeninde belirleyici olansa harcama yani yaşamın her alanına egemen olan koda boyun eğip, töz değişikliğine uğrayarak gösterge/değer biçimini alan ekonomik değişim değeridir. Egemen sınıflar (ilkel ve geleneksel toplumlar) egemenliklerini ya her zaman gösterge/değerler üstüne oturtmuş yada (kapitalist burjuva düzeninde olduğu gibi) sahip oldukları bu ekonomik ayrıcalığı göstergeler aracılığıyla sergileyerek onlara bir aşkınlık, bir kutsallık kazandırmaya çalışmışlardır. Egemenliğin en kusursuz aşaması bu sonuncudur. Çünkü sınıf mantığının yerini alan bu mantık üretim araçlarının mülkiyetiyle değil, anlam üretiminin denetimiyle ilgili olup maddi üretimden çok farklı bir üretim biçiminin varlığını zorunlu kılmaktadır (zaten Marksist çözümlemenin içinden çıkamadığı nokta da budur).
…Burada amaç “modern” sosyo-ekonomik sınıf  mantığı açıklamasının yanlışlığını gözler önüne sermektir. Ekonomik sömürü ve “sınıfsal” egemenlik belki de toplumsal egemenlik biçimleri adlı binlerce yılı kapsayan bir tarihsel süreç içinde yer alan bir “değişken” ve yanlışlıkla sapılmış bir yoldan başka bir şey değildirler. Günümüz toplumunun yeniden yalnızca göstergelere boyun eğmek istemesi durumunda ideolojik üretim sürecinde kökten bir “kültürel devrim” yapılması bir zorunluluğa dönüşmektedir. Böyle bir devrimeyse ancak gösterge ekonomi politiği kuramsal bir temel kazandırabilir.

Sonuç olarak Modern toplumlar günümüzde de Baudrillard’ın çözümlemesini yapmış olduğu toplumsal kodlara boyun eğmeyi sürdürmektedirler. Bu radikal düşünür, neoliberal düzen anlayışını benimsemeye gayret edip henüz tüketim toplumu kodlarını yerli yerine oturtamamış olan Türkiye ve benzeri toplumlara gelecekte yaşayabilecekleri süreçler konusunda önemli örnekler ve ipuçları sunmaktadır. Mevcut evrensel konjonktürle yerel koşullarda bir değişiklik olmadığı takdirde bizi nasıl bir geleceğin beklediği konusunda olağanüstü aydınlatıcı ve ironik bir metin.

                                                                          Oğuz ADANIR, İzmir, Haziran 2008

 

 

 

 

 

 

 

Metinden iki önemli  paragraf örneği

 

Tüketim (yani sistemli bir gösterge üretimi) alanına bir özerklik kazandırmaya yönelik her türlü çözümleme girişimi bir kandırmaca olarak nitelendirilebilir. Maddi üretimi belirleyici bir süreç olarak özerkleştirme çabaları da benzer bir ideolojik kandırmacadır. Kültüre (gösterge üretimi) üstyapı görüntüsü vermeye çalışanlar da kültür idealistleri gibi farkında olmadan toplumsal ve kültüreli birbirlerinden ayırarak ekonomi politiğin alanını keyfi bir şekilde sınırlandırmaktadırlar. Kültür, tüketim ve göstergelerin ideolojik bir çözümlemesini yapabilmek için onları ekonomi politiğin alanı dışına sürmek yerine içine çekerek, yapısal bir bütünlük kazandırmak gerekir. Bunun içinse geleneksel ekonomi politiğin sınırlarını belirleyip, kalıplaştırmış olan Burjuva iktisat bilimi ve Marksist çözümlemenin çökertilmesi gerekmektedir. Oysa bu konuda çok güçlü bir direnişle karşılaşılmaktadır; örneğin bin bir çeşit kuramsal, politik, bilinçsiz direniş biçimine tanık olunmaktadır. Günümüz itibarıyla devrimci bir kuram ve uygulama tanımı yapabilmenin yolu genelleştirilmiş (yaşamın her alanına yayılmış) bir ekonomi politik anlayışından geçmektedir.

 

…Gösterge ekonomi politiğinin eleştirisini yapan kuramcı sayısı yok denilecek kadar azdır. Çünkü Marksist (neo-Marksist) çözümlemenin baskısına maruz kalarak, sindirilmiş ve belli bir alana hapsedilmişlerdir. Veblen ve Goblot kültürel sınıf çözümlemesinin önünü açan çok önemli isimlerdir. Bu çözümleme “diyalektik materyalizmin” yapmış olduğu üretim güçleriyle ilgili çözümlemenin ötesine geçerek gösterişe yönelik bir değerler mantığından söz etmektedir. Bu mantığa göre egemen sınıf toplum üstünde kurduğu ve kodlar aracılığıyla sürdürdüğü hakimiyeti devam ettirebilmek amacıyla, değerleri “tözsel açıdan değişikliğe” uğratmış ve böylelikle ekonomik düzende devrimler yaparak, toplumsal ilişkilerde değişikliğe yol açılmasını engellemiştir.
Ekonomik düzende belirleyici olan, birikim yada artı-değerin elde edilme biçimidir. (Kültürel) göstergeler düzeninde belirleyici olansa harcama yani yaşamın her alanına egemen olan koda boyun eğip, töz değişikliğine uğrayarak gösterge/değer biçimini alan ekonomik değişim değeridir. Egemen sınıflar (ilkel ve geleneksel toplumlar) egemenliklerini ya her zaman gösterge/değerler üstüne oturtmuş yada (kapitalist burjuva düzeninde olduğu gibi) sahip oldukları bu ekonomik ayrıcalığı göstergeler aracılığıyla sergileyerek onlara bir aşkınlık, bir kutsallık kazandırmaya çalışmışlardır. Egemenliğin en kusursuz aşaması bu sonuncudur. Çünkü sınıf mantığının yerini alan bu mantık üretim araçlarının mülkiyetiyle değil, anlam üretiminin denetimiyle ilgili olup maddi üretimden çok farklı bir üretim biçiminin varlığını zorunlu kılmaktadır (zaten Marksist çözümlemenin içinden çıkamadığı nokta da budur).

 

 

 

 

 

«« listeye dön